Osteosarkom : Kemik iliğinden köken alan tümörler hariç tutulduğunda, en sık görülen kötü huylu kemik tümörüdür. Kemik yapımını artırarak çoğalan bir tür kemik kanseridir. Osteosarkomlar genelde yaşamın ikinci 10 yılında yani ergenliğe bağlı büyümenin en hızlı olduğu dönemde daha sık görülür ve yaş büyüdükçe görülme sıklığı da artar. Bu nedenle 15-19 yaş arası gençlerde görülen tüm kötü huylu tümörlerin yaklaşık 5’ini osteosarkomlar oluşturur. Kızlarda en sık görülme yaşı 14, erkelerde 16 yaştır. Erkeklerde kızlara göre daha sık görülmektedir.

Esas olarak uzun kemiklerin hastalığıdır. En sıklıkla diz çevresi ve sonrasında omuz çevresinde sık görülür. Ağrı en sık başvuru nedenidir, ikinci olarak ise şişlik görülür.

Osteosarkomların mikroskopik özellikleri de çok çeşitlilik göstermektedir, tömürün biyolojik davranışı da bu çeşitliliğe bağlı olarak değişmektedir. Çocuk ve gençlerde görülen osteosarkomlar yüksek malignite (yüksek habaset) gösterirler, yani çok hızla büyür ve çok hızla metastaz yaparlar. Çok nadir sayıda osteosarkom çeşidi düşük ve orta derecede habaset gösterir.

Bir kötü huylu kemik tümörü şüphesi röntgen filmlerinde görülen tipik görüntüler ile kuvvet kazanabilir [röntgen‎]. Manyetik rezonans görüntüleme [MR] veya Bilgisayarli Tomografi‎ (BT) gibi görüntüleme yöntemleri ile tümörün yeri, büyüklüğü, diğer dokularla ilişkisi (kas bağ dokusu ve eklem kapsülü) çok net bir şekilde incelenebilir. Bu yöntemlerle skip metastaz adını alan yakın çevredeki yayılımlar da tespit edilebilir.

Bu tümör hasta hekime başvurduğunda yüksek ihtimalle yumuşak doku tutulumunu da yapmıştır.Tanı anında  en önemli faktör, hastalığın yayılım derecesi ve tümörün derecesidir. Bu tümöre sahip hastalara yapılan otopside %95 olarak akciğer tutulumu tespit edilmiştir. Bu agresif tümörün tedavisinde multidispliner bir yaklaşım gerekmektedir,ortopedi onkoloji beraberliği esastır, çünkü yapılacak olan geniş cerrahi rezeksiyon,ampütasyon gibi ameliyatlardan sonra mutlaka kemoterapi tedavisi alınmalıdır.

Kondrosarkom : Kıkırdak dokusu üreten kondrosit hücrelerinden köken alan kötü huylu bir tümördür. Sıklıkla ileri yaş grubunun (40 – 60 yaş arası) tümörleridir. Bu kitleler, yavaş büyüyen türlerde ağrılı olmayabilir. Hızlı büyüyenler ya da çevre dokulara bası yapanlarda hastalar ağrı şikayetiyle, bazen de eriyen kemiğin kırılmasıyla (patolojik kırık) hekime başvurabilirler.

İki formu vardır, primer olan formu, ağrı ve artan şişlikle başvururken, sekonder olan formu zaten var olan iyi huylu bir kemik tümörünün kondrosarkoma dönüşmüş halidir.

Radyolojik görünümü sıklıkla tanı koydurucudur. Uyluk kaval ve leğen kemiğinde sık görülür. Röntgen, tomografi ve MR dan faydalanılarak tanı konur.

Kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavi yöntemlerine duyarsızdırlar. Lokal tekrarlama eğilimleri çok yüksek olduğu için geçerli tedavi yöntemi olan cerrahi çok dikkatli ve mutlaka yeterli geniş sınırlar ile yapılmalıdır. Bazen ekstremite koruyucu cerrahi yapılamıyorsa ampütasyon dahi tercih edilebilir.

Multiple myelom : Multipl miyelom en sık görülen birincil kemik kanseridir. Plazma hücrelerinin kemiği infiltre etmesi sonucu ortaya çıkan habis sistemik bir hastalıktır. Tüm kemik iliği ve kemikleri tutan şekline “multipl myelom”, tek bir kemiği tutan şekline de “plazmasitom” adı verilir. Her yıl milyonda 20 kişinin ölümüne neden olabilir. 50-70 yaş arası hastalarda görülür.

Kafatası, omurgalar, pelvis gibi yassı kemikler ve uzun kemiklerin uçları sık tutulan bölgelerdir. Hastalar ilk bulgu olarak yaygın kemik ağrılarından yakınırlar. Ateş, halsizlik, kilo kaybı, kansızlık gibi sistemik bulgular da eşlik eder. Bazen hastalar omurgalarında çökme ya da ekstremitelerinde patolojik kırık ile başvururlar.

Radyografide zımba deliği gibi litik alanlar tipiktir. Laboratuar bulguları myelom tanısında önemlidir. Yükselmiş sedimentasyon, serum elektroforez değişiklikleri, idrarda Bence Jones proteinürisi ve hiperkalsemi multipl myelomda tanı koydurucu iken plazmasitomda negatif kalabilir.

Soliter lezyonlar sadece radyoterapi ve gereğinde mekanik destek sağlayan cerrahi ile tedavi edilebilirler.

Multipl myelomda ise tedavi sistemik hastalık için kemoterapi, lokal lezyonlar için mekanik destek sağlamak amacıyla cerrahi ve veya radyoterapidir. Omurgalar dikkatle takip edilmelidir. Kontrolsüz çökme kırıkları, medulla basısı ve felçlere sebep olabilir. Çökme riski taşıyan omurgalar, içlerine kemik çimentosu doldurularak veya metal implantlar yardımıyla desteklenmelidir.

Metastatik tümörler : Her tür kanser belirli bir aşamadan sonra kemik dokusuna da yerleşerek burada aynı türden tümörler oluşturabilir. Bunlara metastaz adı verilir. Metastazlar en sık kan yoluyla, daha sonra lenf sistemi, yakın komşuluk yollarıyla ortaya çıkmaktadır. Köken aldıkları tümör türüne bağlı olarak metastazlar kemikte yıkıcı, yapıcı (sklerotik) ya da karışık değişimlere neden olabilirler. Bunun sonucunda kemiğin mekanik direnci bozulur ve kendiliğinden ya da çok basit  zorlanmalar  sonucu  kırıklar ortaya çıkabilir.

Metastatik tutulum %69 omurgalarda, %41 leğen kemiğinde, %25 uylukta,  %15 kol üst kısmında, %14 kafa kemiklerinde görülür .

Prostat, akciğer ve meme kanserleri kemiklere en sık metastaz yapan kanser türleridir.

Metastaza sebep olan tümör 3 şekilde karşımıza çıkar ;

  • Kanser tanısı ile takipte olan bir hastada, kemik metastazı olasılığı dikkate alınarak bu amaçla yapılan kontroller sırasında (kemik sintigrafisi vb. ile),
  • Kanser tanısı bilinen bir hastada, ortaya çıkan ağrı, fonksiyon kayıpları veya patolojik kırık gibi şikayetlerin değerlendirilmesi sonucunda
  • Hiçbir hastalığı bilinmeyen bir hastada birdenbire ortaya çıkan ağrı, fonksiyon kayıpları veya patolojik kırık gibi şikayetlerin biyopsiler primer tümörün türünü belirlemek için çoğunlukla yeterlidir.

Kanser hastalarında kronik ağrıların en önemli nedeni kemik metastazlarıdır. Bu ağrı, aralıklı ve künt bir ağrıdan, keskin, ciddi ve yayılan tarzda ağrıya kadar değişik şekillerde olabilir ve genellikle geceleri artarken, aktivite ile azalabilir.

İlk tespit edilen dışında başka bölgelerde tümör olup  olmadığını  belirlemek için en sık tercih edilen yöntemler kemik sintigrafisi, pozitron emisyon tomografisidir (PET) ve en güncel yöntem olan Tüm Vücut Manyetik Rezonans Görüntüleme (TVMRG) dir. Mevcut metastazın boyutları, yerleşimi, kırık oluşma riski ve buna bağlı cerrahi tedavi yönteminin belirlenmesi için MRG ve BT tetkikleri yapılmalıdır. Primerin metastazdan sonra belirlendiği durumlarda bunun tedavisinin öncelikli olarak yapılıp yapılmayacağı ve ne şekilde yapılacağı, ilgili dal uzmanları  ile tartışılmalı, onkolojik tedavi yöntemleri (kemoterapi ve radyoterapi) belirlenmelidir.

Cerrahi, yük taşıyan bir kemikte ağrılı kemik lezyonlarında radyoterapiye yanıt alınamadığı durumlarda veya yüksek patolojik kırık riski durumlarında endike olur. Cerrahi tedavide en kesin endikasyon ise, yük taşıyan bir kemikte patolojik kırık gelişimidir. Metastaz cerrahisinde seçilecek implant; hastaya, tümörün biyolojisine, radyoterapiye cevabına ve lezyonun anatomik lokalizasyonuna uygun olarak seçilmelidir.

Tedavi hastanın tüm fonksiyonlarının tek seansta geri kazandırılmasını amaçlamalı, zaman içindeki iyileşme ya da kemik kaynamasıyla durumun düzelmesi gibi beklentiler olmamalıdır. Metastaza bağlı bir kırıkta hiçbir zaman normal kemik kaynamasının olmayacağı ve bu nedenle ihtiyaç duyulan stabilitenin ameliyat sırasında kalıcı olarak sağlanması gerektiği bilinmelidir. Hastalıklı bölge ya protezle değiştirilmeli, ya da klasik tespit yöntemleri kemik çimentosu kombinasyonları ile desteklenerek hasta hemen ameliyat sonrasında tam hareketli, ağrısız ve bağımsız hale getirilmelidir.